Akram Zaatari
1966’da Lübnan, Sayda’da doğdu / Lübnan, Beyrut’ta yaşıyor
Adriano Pedrosa (AP): İstanbul’da sergileyeceğimiz, Lübnanlı fotoğrafçı Madani’nin fotoğrafları ile gerçekleştirdiğiniz projeler olan Çiftler (2007) serisinden ve Dinlenen Eller (2006) başlıklı video çalışmasından bahsedebilir misiniz?
Akram Zaatari (AZ): Proje 1999’da, Arap Görsel Malzemeler Vakfı ile olan ilişkim sonucu başladı ve geçen süre zarfında, bir fotoğrafçı olan Haşim el Madani’nin tüm arşivini ve bu doğrultuda, görsel malzeme yaratma sanayisi ve ekonomisinin yükseliş ve düşüşünü araştıran açık bir arkeolojik kazıya dönüştü. 60 yıldan uzun bir süre boyunca Madani yüz binlerce insanı fotoğraflamış. Vesikalık fotoğraf için tek başına poz verenler de varmış, ama insanlar çoğunlukla arkadaşlık, aşk, yoldaşlık, evlilik ve aile bağlarını anmak için çiftler veya gruplar halinde kamera önüne geçmişler. Fotoğrafçı için iki kişinin poz vermesi, o çiftin ilişkisi hakkında fikir veren pek çok farklı mizansene olanak sağlıyordu. Durumları, insan ilişkilerini, iktidarı ve tenselliği ima eden bu mizansenler kullanılan aksesuarlara, jestlere, kıyafetlere, yaşa ve cinsiyete göre değişebiliyordu. İşte o noktada stüdyo fotoğrafları toplumun yarattığı bedensel duruşların imgeleri olmaya başlıyor. İstanbul sergisinde yer alan fotoğraflar farklı pozlardaki çiftlerden oluşuyor. Dinlenen Eller başlıklı çalışmada ise fotoğrafçının resimlerindeki ellere olan müdahalesini vurguluyorum. Fotoğrafçı bunu insanların omuzlarını düzeltmek için yaptığını söylüyor, ama bu sonuçta bir tensellik ve duygular paradigması yaratıyor.
AP: Diyalog halindeki iki erkeği gösteren Yarın Her Şey Düzelecek (2010) başlıklı video bir nevi (oto)biyografik bir çalışma olarak okunabilir, ama bir yandan da, en azından bana, tanıdık konuşmaları ve durumları hatırlatıyor. Görüntülerin üstünde yazan tarihle, zamanın geçip gidiyor oluşuna ince bir gönderme yapıyor. Bu ne açıdan Eric Rohmer’e bir saygı duruşu?
AZ: Hayal gücümüz, deneyimlerimizle bağlantılı, bu yüzden de kurmaca, otobiyografi ile bire bir ilişkili. Senaryo benim duygu ve arzularımdan, aşka ve hayatıma girip çıkmış insanlara duyduğum özlemden ilham alıyor. Kaybedileni geriye döndürme ya da yeniden kazanma umudu bu. Ama her şey bir daktilo aracılığıyla açımlandığı için, film bir yandan da senaryo yazımına bir övgü mahiyetinde. Günbatımı, romantik filmlerde her zaman olduğu gibi bu filmde de oldukça baskın. Bu film, bir genç kadının kendisi hakkında bilmediği şeyleri anlama umuduyla, gün batımını seyrederek yeşil ışını görmeyi beklediği, Rohmer’in Yeşil Işın (Le Rayon Vert, 1986) başlıklı filmine bir övgü. Yeşil ışın, Rohmer’in filminde bahsedilen efsaneye göre, onu görebilen kişiler için umudu temsil ediyor. Benim filmim de sevdiklerinize yeniden kavuşma umuduyla alakalı.