Vesna Pavlovic
1970’te Sırbistan, Kladovo’da doğdu / ABD, Nashville’de yaşıyor
Jens Hoffmann (JH): 12. İstanbul Bienali’ndeki yapıtınızda 1960’lara ait tatil slaytlarından oluşan bir buluntu arşiv kullanıyorsunuz. Nasıl buldunuz bu slaytları? Sizin için ne ifade ediyorlar? Bana epey modası geçmiş gözüküyorlar; insanların gezilerinde hala normal fotoğraf makineleri kullandıkları ve seyahatten döndüklerinde evde slayt gösterisi yaptıkları bir döneme aitler.
Vesna Pavlovic (VP): 1960’lardan 1980’lere dek slaytlar seyahatleri kaydetmenin popüler bir yoluydu. Amerikalıların hareket etme ve dünyanın egzotik yerlerine gitme özgürlüğüne sahip oldukları bir dönemle örtüşüyordu bu. Teknolojinin kendisi de Amerikan tüketim ekonomisinin bir ürünüydü ve Amerikan gücünün yansıtıldığı bir dönemde çıkmıştı. Elinde fotoğraf makinesiyle Amerikalı turist başlı başına sembolik bir imgedir. Benim kullandığım arşiv Tennessee’nin Nashville şehrindeki bir ailenin çektiği fotoğraflar. Tam yok edilmek üzereyken yerel bir kurum koleksiyonundan aldım arşivi. Ailenin bu güzel görüntülerden ayrılırken, duyguları ile hantal ve modası geçmiş teknolojinin yarattığı pratik güçlükler arasında gidip gelerek yaşadığı ikilemi tahmin edebiliyorum. Slaytlar suretin “birinci seviyesi” olarak da ilgimi çekiyor: Kendi memleketlerindeki aile ve arkadaşları için bir dia, bir nesne ve bir sürpriz kaynağı.
JH: Kitle turizmi Thomas Cook’un zamanından bu yana yaşanıyor ve 20. yüzyılda küresel ekonominin büyük bir kısmını oluşturur hale geldi. 1960’ların sonlarında “Başkalarının sefaletinde tatil!” sloganıyla, egzotik ülkelere yönelik tatil turizmine karşı bir kampanya yapıldı. Slaytlarınız bu “sefaleti” mi belgeliyor sizce?
VP: Slaytlarımdaki turistler yerel topluluklar karşısında karmaşık bir ayrıcalığa sahip. Yapıtımın konusu ise, görüntülerde turistlerin tüketim nesnesi olarak sergilenebilen yerli halk değil, turistlerin kendisi. Turistlerin nostalji üretimiyle de ilgileniyorum: Görüntülere, kullanılan araca ve Amerikalıların sanki geçip gitmekte olan ayrıcalıklı dönemine yönelik bir nostalji.
JH: Devrini tamamlamış bir teknoloji ile bir ulusun gücünün azalması arasındaki bu karşılaştırmaları ne kadar ileri götürebilirsiniz?
VP: Önceki konuşmalarımızdan birinde “dünyayı dolaşan Amerikalı bir ailenin belirli bakış açısından ve Amerikalıların dünya karşısındaki konumunun sözde masum bir biçimi gibi görünen turizme yönelik bir eleştiri”den bahsetmiştiniz. Yerleştirmem boş beyaz slaytlarla bölünen 400 tane özel enstantaneden oluşuyor. Boş ekranlar izleyicileri hem görüntüler hem de turistik etkinlik karşısında eleştirel bir tavır almaya teşvik ediyor.
JH: Turist karakteri sizin için neyi temsil ediyor?
VP: Turist hem mekanları tüketir hem de görüntü üretir. Arşivleri kültürel deneyimlerin uzlaştırılmasını temsil eder. Turist hem çok sayıda yeri kadraja almıştır hem de onların kadrajına girmiştir. Sonunda, çerçevelenmiş o deneyimlerle birlikte solup gitmekte olan görüntüler kalır geriye. Bir slayt gösterisini canlandırmam bu kaybı hatırlatmakta.