Ahmet Öğüt
1981’de Türkiye, Diyarbakır’da doğdu / Hollanda, Amsterdam’da yaşıyor
Adriano Pedrosa (AP): Mükemmel Aşıklar (2008) adlı yapıtınızda neler amaçladınız? Felix GonzalezTorres’in yan yana duran ve eşzamanlı çalışan iki yuvarlak saatten müteşekkil “İsimsiz” (Mükemmel Aşıklar) adlı yapıtı (1991) nasıl yeniden işlenebilir ve Türk temalarına yakın hale getirilebilir?
Ahmet Öğüt (AÖ): Orijinal yapıtta Gonzalez-Torres senkronik çalışan iki fabrika işi saati yan yana yerleştirmiştir. Başta saatler tam bir senkronizasyonla çalışacak, fakat piller zamanla tükeneceğinden yavaş yavaş senkronizasyonları bozulacaktı. Benim Mükemmel Aşıklar adlı yapıtımda ise söz konusu süreç tersine çevrilmektedir. 1 YTL bozuk para 2 Avroluk bozuk paranın bire bir kopyası olmasa da ve aynı değere karşılık gelmese de, iki para estetik olarak benzer, boyut ve ağırlıkları da aynıdır. 1 YTL, Avrupalı denginin yaklaşık yarısı değerindedir. Avrupa’daki bozuk parayla çalışan makineleri 2 Avro yerine 1 YTL kullanarak çalıştıran bazı kişiler, tasarımdaki bu benzerliği stratejik bir potansiyele dönüştürdüler. Sanıyorum Türkiye hükümeti bir noktada bu potansiyeli fark etti ve 1 YTL bozuk paraların tasarımı bu nedenle 2010 başında biraz değiştirildi. Gonzalez-Torres sanayi ürünü “ready made”i toplumsal bağlam içine oturtmuştur. Ben de onun yolundan giderek, genellikle toplum ürünü “ready made”lere başvuruyorum; bunlar sosyopolitik gerçekliğin mevcut katmanlarını yansıtıyor.
AP: Böylesine benzer, fakat hayli farklı bağlamlardan gelen bu iki bozuk paranın eşleştirilmesi ne anlama geliyor? Bu iki “sevgili”, yani Avrupa Birliği ve Türkiye arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendirmemiz gerek? 2007’den beri Amsterdam’da yaşayan Türkiyeli bir sanatçı olarak, bu sıkıntılı ilişki hakkında ne düşünüyorsunuz?
AÖ: Türkiye’nin Diyarbakır şehrinden bir sanatçı olarak ortaya çıktım. Ardından Ankara’dan bir sanatçı olarak görülmeye başladım. Bir süre sonra İstanbul’dan bir sanatçı diye nitelendirildim. Türkiye içindeki hikaye böyleydi. Sonrasında Akdeniz’den, Ortadoğu’dan, Asya’dan, Doğu Avrupa’dan ve Hollanda’dan bir sanatçı olarak bazı karma sergilere davet edildim. şimdi Avrupa’da yaşıyor olsam da, haritada beni nasıl konumlandıracakları pek çok kişinin fena halde kafasını karıştırıyor ve bu durum da benim hoşuma gidiyor. Bu karmaşa Türkiye’nin coğrafi ve lojistik konumundan ve benim bir göçebe olmamdan kaynaklanıyor. Avrupa topluluğu ile Türkiye’yi bir çift olarak hayal edebiliriz, fakat biri (Avrupa topluluğu) yaşlanıyor, diğeri (Türkiye) ise gençleşiyor gibi; sanki bir Benjamin Button vakası. Bu nedenle, Avrupa topluluğu “dahil etmeme/dışarıda bırakmama” taktiklerini daha ne kadar sürdürebilir bilemiyorum. En önemli soru da, bu iş sonunda olsa bile, bunun, dışlamanın dahil edilişi mi olacağıdır.