Zarina Hashmi
1937’de Hindistan, Aligarh’da doğdu / ABD, New York’ta yaşıyor
Jens Hoffmann (JH): Pek çok yapıtınız göç, kültürel kimlik, coğrafya ve dil üzerine. Bu konulara ilginizin kaynağı nedir?
Zarina Hashmi (ZH): Göç benim tercihim değildi; tarihin bir sonucu, bir mecburiyetti benim için. Kimliğimi her zaman kısmen gelenek kısmen de dilden mürekkep diye düşünmüşümdür. Coğrafya ve harita incelemek gezginlerin işidir. Ben nerede olduğumu ve kendime çizdiğim yolda ne kadar ilerlediğimi bilmek istedim daima.
JH: Haritalarla uğraşıp yaşadığınız yerlere ilişkin kendi kişisel haritalarınızı yaratmanız ile nerede olduğunuzu bilme isteğiniz arasındaki doğrudan bağlantı bana hoş geliyor. şimdi neredesiniz? şu an bulunduğunuz yer harita üzerinde bir konum mu, yoksa entelektüel, hatta manevi açıdan nerede olduğunuz üzerinden mi düşünüyorsunuz meseleyi? Tüm bu zorunlu veya iradi yolculuklar sizi nereye getirdi?
ZH: şu an bulunduğum yer harita üzerindeki coğrafi bir konum değil. Çizdiğim haritaların, evinin yolunu arayan yorgun bir gezgine yardımı dokunmayacaktır. Fakat haritalarda bir zamanlar kullanılmış isimlere yer vermek, mekanlara kültürel kimliklerini iade etmeye ve onları tarihi çerçevede konumlandırmaya yönelik bir girişimdir. Yıllarca yolculuk etmek, kişisel ilişkilerimi gördüğüm farklı kültürlerle karşı karşıya getirme özgürlüğünü sağladı bana. Dünyanın değerlerine içinde büyüdüğüm geleneksel toplumun açısından bakmıyorum. Evlerinden bir daha dönmemek üzere ayrılmış dışlanmışlar topluluğuna dahil oldum. Sürgün olmak bir kimlik haline geldi.
JH: Tahta baskılar yapmaya ne zaman başladınız ve bu baskı tekniğiyle incelediğiniz konular arasında nasıl bir ilişki görüyorsunuz?
ZH: İlk tahta baskımı 1961 yılında Bangkok’ta yaşarken yaptım. Yıllar boyu bu aracı kullandım; fakat üzerinde çalıştığım portfolyo serileri için tahta baskıların merkezi bir konuma gelmesi ancak 1990’larda oldu. İşlediğim görüntüler kendiliğinden hareketlerle oluşmuyor; hatlar keskin bir bıçakla dikkatlice ve özenle kesiliyor. Doku varyasyonları ise yalnızca tahtanın kendisinde olanlar.
JH: Kör Edici Işık (2010) ve Tespih (Tasbih, 2008) adlı yapıtlarınızdan biraz bahseder misiniz?
ZH: Kişisel bağım olmayan görüntü veya nesneler üretmiyorum. Tespih kullanırım. Tanrı’nın adlarını ve vasıflarını tekrarlayarak yapılan bir anma uygulamasıdır. Kör edici ışık ya da kutsal ışık kavramı dünyadaki pek çok manevi inançta önemli rol oynar. Musa’nın Tanrı’dan kendisini göstermesini istediği ve dileği kabul edildiğinde ışığın yoğunluğuyla kör olduğu hikayeden bahsediyorum. Sufi gizemciler de ilahi ışıkla kutsandıklarına inanır ve onunla bir olma özlemi duyarlar.