Ardmore Ceramic Art Studio
1985’te kurulan sanatçı kolektifi/ Güney Afrika, Ardmore’da bulunuyor
Jens Hoffmann (JH): Ardmore Seramik Sanatı Stüdyosu nasıl oluştu?
Fèe Halsted (FH): 1985’te Güney Afrika’nın kırsal bölgesinde Ardmore isimli çiftliğe taşındım ve civarda yaşayanlardan seramik sanatını öğrenmek isteyenler olup olmadığını soruşturdum. İlk öğrencim Bonnie’ydi. Çocuk felci geçirmişti ve ağır işçilik dışında bir yolla hayatını kazanmaya ihtiyaç duyuyordu. Bonnie’yle birlikte seramikten ördek ve benzeri şeylerin heykellerini yaptık, Meksika seramik resimlerine benzer desenlerle boyayıp sattık. Çok geçmeden yapıtlarımız ülkenin galerilerinde sergilenmeye başladı. 1990’da Standard Bank’ın Genç Sanatçı Ödülü’nü kazandık. Arkadaşlarımızı, kız kardeşlerimizi ve diğer aile bireylerimizi getirmeye başladık. Ardmore böyle başladı.
JH: Ardmore’dan çıkan heykellerin tümünün belirli bir sanatçının yapıtı olmamasını, pek çok elin katkıda bulunduğu yapıtlar olmasını etkileyici buluyorum.
FH: Batı dünyasında hepimiz benim tabirimle “martılar ve lemurlar”ız: Benim, benim, benim ve hiç kimse ipin ucunu bırakmıyorKil bir süreç ve bir yolculuk. Her zaman, heykeli fırına verdiğinizde bile kontrolü elden bırakıyorsunuz, onu çeşitli unsurlara havale ediyorsunuz. Zulu kültürünün çok cömerolduğunu düşünüyorum ve bu da bir araç olarak seramiğe çok uygun. Ardmore’da bir kişi tornada bir Spread of HIV/AIDS, 2002 çanak yapar ya da elle bir şey yapar, başka biri ise onu şekillendirir ve yine başka biri çanak fırından çıktığında onu boyar. Sanatçılar arasında sorumluluk ve saygı kültürü var, çünkü herkesin kazancı dükkandan çıkan sanat eserlerine bağlı. Bir heykeltıraş çalışması boyanırken “Yapıtıma ne yapıyorsun?” demiyor. Bilakis, olup biteni seyrederken yaşanan heyecan var; tohumları ekiyorsun ve tarlanın büyümesini gözlemliyorsun.
JH: Bu çalışmanın insanları HIV ve AIDS hakkında bilinçlendirme konusuyla ilişkisini anlatabilir misiniz? Bu 12. İstanbul Bienali için önemli bir konu.
FH: Uzun bir süre boyunca Güney Afrika hükümeti ve kültürünün HIV ve AIDS konusunda sessiz kalmaya yönelik karmaşık kuralları vardı. Bunu, özellikle de sanatçı arkadaşlarımın bir kısmı hastalanırken bu konu hakkında konuşamamayı, tam anlamıyla korkunç buluyordum. Sanatçıların, davranışlarının sağlıklarını nasıl etkilediği hakkında az çok fikri vardı, ama bu konuda konuşmaya korkuyor ve utanıyorlardı. HIV’dan korunma hakkında önemli şeyleri konuşmadan da ifade edebileceğimize karar verdim. Sanat yoluyla hikayeler anlatmak Zulu kültürünün önemli bir parçası. İlk başta sanatçılar hastalığı tasvir etmek için bir maymun ya da kurbağa kullanıyordu, ki bu bir tagati, yani kötü cadı olarak kabul ediliyor. Örneğin, kurbağaya iğne batırmaya çalışan bir doktor gösteriyorlardı. Kısacası, çalışmaların hepsi, sanatçıların ihtiyacıyla üretilmeye başlandı, ama artık eriştikleri alan çok daha geniş; okul çağındaki çocukları eğitmek için bile kullanılıyorlar.