Gabriel Sierra
1975’te Kolombiya, San Juan Nepomuceno’da doğdu / Kolombiya, Bogotá’da yaşıyor
Adriano Pedrosa (AP): Modern mimariye olan ilginizden bahsedebilir misiniz?
Gabriel Sierra (GS): Modernlik benim için soyut bir kavram, ona yaklaşan her şeyi kirleten bir varlık. Ben sanatta, mimaride, dekoratif sanatlarda ve tasarımda saf bir dil olarak var olan biçimsel kodlarla ilgileniyorum. Bence nesnelere temel oluşturan kavramların zaman, bağlam ve yer değiştirdiklerinde nasıl evrime uğradıklarını; fikirlerin, biçimin ve maddenin nasıl şekillendirilip olgunlaştığını anlamak önemli. Mimariyi bir kanal, hayatlarımızla ve yaşadığımız zamanın özellikleriyle ilgili bilgileri doldurduğumuz büyük bir mahfaza olarak düşünüyorum. Muhtemelen tarihteki tüm olaylar doğrudan ya da dolaylı olarak, mimarın yapıtlarını kültüre sokabilmek için birilerinin çevremizi saran gerçeklik algısını değiştirecek büyük güce sahip olması fikrine bağlanıyor. Benim çalışmalarımı etkileyen şeylerden biri de Japon mimarisinin iptidai çetrefilliliği ve 18. yüzyılın Shaker mezhebi üyeleri tarafından üretilen mekanlardaki nesnelerin biçim ve işlevleri. Tüm bunlar bana bildiğimiz anlamda modern mimari fikrinin, modernliğin icadından daha önce de var olduğunu düşündürüyor.
AP: Nesne üretimini bir şekilde mimari, tasarım ve heykel ile birleştiriyorsunuz.
GS: Mobilya ve tasarımla ilgili projeler, mimarinin yarattığı alana olan ilgimden doğuyor. Mimarinin tarihi aslında temelini heykel geleneğinden alıyor; böyle olunca ben de tasarımı, mimarinin ve nesnelerin özel gerekliliklerinin gelişimi olarak algılıyorum. Ama sanatta en çok ilgimi çeken şey, mimarinin ve tasarımınkinden farklı belirli bir işlevinin olmaması. Yine de, bence sanatın en büyük gizemi bir bina ya da bir lamba kadar işlevsel olabilmesi.
AP: Sergi tasarımı ve sanat yerleştirmeleri üstünde çalıştınız. Bunlar ne yönden farklılık gösteriyor?
GS: En önemli fark, başkalarının fikirlerini geliştirmek için çalışmanın, kendi fikirlerinizin gelişimini kısıtlıyor olması. Bu bazen iyi olabiliyor, bazen de olmuyor. Bu tamamen bağlama ve deneysellik derecesine bağlı. İşbirliği yaptığınız zaman sorumluluğunuz farklı; birçok başka kişinin oluşturduğu bir fikre biçim verme yükümlülüğünüz oluyor ve ikiden çok karakterle mutabakat sağlamak kolay değil. Benim çalışmalarım çoğu zaman nesneye ve mekana, mekandaki nesneye ve nesnenin içindeki mekana anlam katan bir nevi enerji olarak işlev kavramını vurguluyor.
AP: Mimari ve tasarım alanlarındaki referans noktalarınızdan bahsettiniz. Çağdaş sanattaki referanslarınız neler?
GS: Joseph Beuys, Marcel Broodthaers, Bruce Nauman ve Lygia Clark beni bir hayli etkileyen kişiler arasında yer alıyor.