Adrian Esparza
1970’te ABD, El Paso’da doğdu / ABD, El Paso’da yaşıyor.
Jens Hoffmann (JH): İstanbul Bienali’ndeki yapıtınızın temel unsuru sökülmüş bir serape. Bu nesnenin tarihçesinden bahseder misiniz biraz?
Adrian Esparza (AE): Serape, bir Meksika örtüsüdür, Orta Amerika ve Avrupa dokumacılık geleneklerinin ürünü olan uzun ve dikdörtgen şeklinde bir giysidir. Bu simgesel kumaş Orta Amerika, Meksika ve Birleşik Devletler’in güneybatı bölgesinde yüzlerce yıldır üretiliyorSanat biçiminin, üretildiği bölgeye göre değişen pek çok adı ve özelliği bulunmaktadır. Aslen hava koşullarına karşı koruma amaçlı olmakla birlikte çeşitli şekillerde kullanılabilir olmasıyla, onu yaşamlarına katan insanların bir sembolü haline gelmiştir. Serape’nin başlıca özelliği parlak renkli şeritleri ve simetrik desenidir ve genellikle yün veya pamuktan yapılır. Serape’nin farklı ve zengin tarihi Amerika kıtasının yerli halklarından Meksika devrimcilerine ve eBay’de satılan bir mal olmasına dek uzanıyor.
JH: Serape ile ne yapıyorsunuz?
AE: Söküyorum ve ipliğinden soyut, geometrik duvar yapıtları oluşturuyorum. Bu simgesel nesneyi kullanmak bana aynı anda hem temsil ettiği tarihin gizem perdesini açma, hem de onu kültürün değişen bir sembolüne dönüştürme olanağı veriyor.
JH: Soyut geometrik örüntüler ile serape arasındaki ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
AE: Serape’ler çok basit bir çözgü ve atkı düzeni kullanılarak yapılan dokumalardır. Düşey ve yatay çizgilerden oluşan ızgaralar, üretilen her görüntüyü soyutlaştırır. Duvar yapıtlarımın tümü Güneybatı bölgesinde veya Meksika’da var olan tarihi peyzaj resimlerini temel almaktadır. Peyzajları geometrik yapılara dönüştürmek için serape ızgarasının bu mantığını kullanıyorum. Serape’nin ve peyzajın yapısökümü kökeni nötr hale getiriyor. Oluşan yapısal görüntü optik bir titreşim gibi deneyimleniyor. Renkli iplik yeni biçimleri ve olanakları esinliyor, fakat aynı zamanda kendi mirasımın yeniden değerlendirilişini ifade ediyor. Serape hem hatıra eşyasıdır, hem de Meksika kültürünün simgesidir. Örneğin Saltillo ve Rio Grande serape desenleri, Güneybatı bölgesi peyzajının ufuk çizgilerini ve renklerini yansıtır. Serape’lerden meydana getirdiğim yapıtlar bu gözlemin bir uzantısı ve olası yeni yapılara esin veriyor.
JH: Bu şekilde ürettiğiniz yapıtların çoğu Meksika’nın tarihi peyzaj resimlerini temel alıyor. Resimleri nasıl seçiyorsunuz ve İstanbul’daki yapıtınızın temeli ne olacak?
AE: Serape serisini üretmek için bir sistem geliştirdim. Tarihi peyzajları yaratım sürecime katıyorum ve kendimi yalnızca Meksika peyzajlarıyla sınırlamamaya başladım. Her yapıt için serginin mekanı gözden geçiriliyor. Bölgeye ait bir tarihi peyzaj geometrik biçimlere tercüme ediliyor. Her yeni yapıtın üretim sürecinde, gelenekselden moderne ve Meksika’dan daha evrensel bir görsel dağarcığa, göç hareketi kopyalanıyor.