Geta Bratescu
1926’da Romanya, Ploieşti’de doğdu / Romanya, Bükreş’te yaşıyor
Adriano Pedrosa (AP): Bir sanatçı olarak sizi biçimlendiren koşullardan bahseder misiniz? Nasıl bir eğitim gördünüz? 1978’de, Artıklar’ın (Vestigii) ilk serisini yaptığınız dönemde sanat dünyası nasıldı?
Geta Bratescu (GB): Doğduğumdan beri sanatçıyım. şanslıydım, annem ve babam beni yüreklendirdiler. Çizimlerimi ilk kez 17 yaşında sergiledim ve liseden sonra, 1947’de Bükreş Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdim. Ne yazık ki siyasi nedenlerden ötürü 1949 yılında akademiden ayrılmak zorunda kaldım. 1969’da eğitimimi tamamlama fırsatı buldum, okula geri döndüm ve 1972’de mezun oldum. Romanya’da, özellikle de Bükreş’te sanat dünyası hayli gelenekseldi ve doğrusunu söylemek gerekirse, benim pek umurumda değildi. 1970’lerde Ion Grigorescu’yla iki deneysel film yaptım ve farklı araçlarla çalıştım: Duvar kilimi, çizim, kolaj, litografi, gravür, fotoğraf, hatta performans. Resim dışında tüm araçlar ilgimi çekiyordu.
AP: Artıklar’ın esin kaynağı neydi?
GB: Annem bana, çocukken evimizde çalışmış bir terziden kalma bir çanta dolusu eski kumaş parçası bıraktı. Renk çeşitliliği ve yumuşacık dokular karşısında büyülenmiştim. İki Artıklar serisi oldu, biri 1978’de, diğeri ise 1982’de.
AP: İstanbul Bienali’nde sergilediğiniz yapıtlar figüratif ile soyutlama arası bir noktada gibi; kişisel, gündelik, sıradan malzemeleri soyutlamaya taşıyorlar.
GB: 1960’larda, komünizm sırasında sanatçıların “araştırma” gezileri yapmaları gerekiyordu; yani genellikle bir veya iki aylığına Romanya’daki başka bir yere gidip o ortamda çalışıyor veya oradaki etkinlikleri belgeliyorlardı. Bunu yapmak mecburiydi, ama gideceğiniz yeri kendiniz seçebiliyordunuz. Tuna Deltası’nda ve Bükreş’teki Grivit¸ a Dökümhanesi’nde iki ayrı “araştırma” yaptım. Grivit¸ a benim için son derece ilginç, mitolojik bir deneyim oldu. Hefaistos’un atölyesinde maden ateşle çarpışır. Dökümhanenin koca çemberleri mekanı ezeli bir güçle biçimlendirir. Çemberin içine konan her şeyin arınıp kutsallaştığını fark ettim. Çemberlerin gücü onu ele geçiriyor. Bir yanda geometrik ve endüstriyel biçim, diğer yanda ise organik ve doğal biçimden oluşan ikilik, belki de ilk o zaman zihnimde belirdi. Sonraki sanat çalışmalarımda bu olgu sürekli bir dürtü olarak varoldu.
AP: Peki 1982 tarihli Artıklar serisi?
GB: 1982’de farklı atık kumaş parçalarıyla dolu bir çantadan hareketle bir dizi yapıt meydana getirdim. Tutkal boyayla bir dizi açık renkli ve zarif çember çizdim ve bu kutsanmış alanların her birinin içine rengi ve şekline bakılarak özenle seçilmiş küçük bir kumaş parçası yerleştirdim. Yalnızca bir parça döküntü, o kadar, oysa çemberin kutsal alanına girince alanın bir gerçekliği halini aldı, onunla bütünleşti ve kutsandı.