Jonathas de Andrade
1982’de Brezilya, Maceió’da doğdu / Brezilya, Recife’de yaşıyor
Adriano Pedrosa (AP): Tropik Kalıntı (Ressaca Tropical, 2009) adlı yapıtınızın kökenleri neler?
Jonathas de Andrade (JdA): Proje, Brezilya’nın Recife şehrindeki gayrimenkul spekülasyonunun, ben ve arkadaşlarımın şehirde keşfetmeye başladığımız olağanüstü evleri yok etmekte olduğunu fark ettiğimde doğdu. Tespit edip birbirimize gösterdiğimiz bu evler, bir tür yerel modernist repertuara dahildi. Binalar yıkılmaya başladıkça, onları algılayıp tespit etmekle bir şekilde ivme kazanmış bir erozyon sürecini başlatmış gibi olmuştuk sanki. Bu bizi iki konuyu düşünmeye götürdü. İlk olarak, fark edilmeyen/dikkat çekmeyen ve unutulmuş olan her şey aslında (unutuş yoluyla) korunmakta; dolayısıyla şehir için bir olanak şeklinde mevcut bulunmakta. İkinci konu ise yıkım karşısındaki ilk tepkiyle ilgili; bu da evleri miras alanı olarak belirlemeye yönelik resmi mekanizma yoluyla korumaya, yıkımı durdurmaya ve kesintiye uğratmaya yönelik bir dürtü.
AP: Peki yapıtı oluşturan ne?
JdA: Tropik Kalıntı, Recife’de çöpte bulunmuş kişisel ve romantik bir günlüğün sayfalarıyla bağlantılı fotoğraflardan oluşan bir yerleştirme. Fotoğraflar, aynı şehir senaryosunu farklı zamanlarda gözler önüne seriyor ve kişisel ve belgelemeye yönelik perspektiflere sahip dört koleksiyondan geliyorlar. Tropik Kalıntı yapıtını oluşturan unsurlar tek başlarına tarihsel belgelerdir. Ancak bir araya geldiklerinde büyük bir kentsel kurgu, yapım ile yıkımın birbirine karıştığı bir senaryo, geçen yıllara rağmen görünüşü hep aynı kalan bir şehir meydana getiriyorlar. Doğa burada kişinin arzularının alanıyla karışmış mimariyi içten çökertmektedir. Bu kurguda Recife, kendi iç mantığına ters bir modernleşme projesinin ütopya sonrası niteliğinin damgasını taşıyan tipik bir Latin Amerika şehri konumundadır; terk etmeyi yerleşim, çöküşü ise güç, tepki ve filizlenme olarak gören sonraki bakış açısının, yaşanan hüsranı yeniden konumlandırdığı bir şehirdir.
AP: şehirdeki kalıntılar ve dönüşüm hakkında ne düşünüyorsunuz?
JdA: Kültürel miras kavramı radikalleştirildiği ve her yer koruma altına alındığı takdirde şehir tümden kristalleşir ve canlı bir organizma olmaktan çıkarak ölü bir senaryo halini alır. Asıl miras alanlarının unutulmuş olanlar olduğu gibi bir mantıkla, karmaşa ve rastlantısallığın hatıraları muhafaza etme aracı olarak görülmesi gibi son derece ilginç bir çelişki bulunuyor burada. Bu bakış açısına göre, koruma ve miras kavramları (tıpkı modernleşme gibi) şehrin kendi mantığına yabancı bir bağlamdan ithal edilmiş araçlar olarak görülmektedir. Bu durumda, yıkımı şehrin kendisini yeniden icat etme özgürlüğünün gücünü idrak etmesini sağlayan bir araç olarak değerlendirmek ve doğayı da şehrin bu mimariyi dahil etmesine, dönüştürmesine, ele geçirmesine ve kendi mantığına göre tesis etmesine imkan veren, cinsellik ve arzu gibi içkin bir dürtü olarak görmek mümkün oldu. Etrafa bakındım ve bu yıkıntıda bir savaş sonrası hissiyatı algıladım, açık bir olanak olarak bir ütopya sonrası söz konusuydu. Burada yıkıntı kederli ve nostaljik değildir, bir yenilenme işareti halini almaktadır.