"İsimsiz" (Ross)
Bu serginin ilham kaynağı olan "İsimsiz" (Ross) (1991), Felix Gonzalez-Torres'in şekerden yapılma meşhur yapıtlarından biridir. Felix Gonzalez-Torres Vakfı'ndan alınan resmi resim altı yazısının bilgilendirdiği üzere "ideal kilo"su yaklaşık 80 kg olan, "azaldıkça yenilenen", "ayrı ayrı çeşitli renklerdeki selofanlara sarılmış şekerler"den oluşmaktadır. Gonzalez-Torres'in yapıtlarına istinaden isimlendirilmemiş olan, ama sergilerin neyle ilgili olduğunu daha açık bir biçimde anlatan İsimsiz (Soyutlama) ve İsimsiz (Tarih) başlıklarının aksine, bu karma serginin başlığı bazılarına örtük gelebilir. İlk akla gelen soru şu oluyor: Ross da kim?
Ancak bir Gonzalez-Torres tutkunu bilecektir belki. Ross Laycock Gonzalez-Torres'in partneriydi ve sanatçının ölümünden beş yıl önce, 1991 yılında AIDS'ten öldü. Gonzalez-Torres'in birçok yapıtı sevgilisinin ismini anar; bunların arasında başka bir şekerden yapıt olan "İsimsiz" (Ross'un Los Angeles'ta Portresi) (1991), bir yapboz olan "İsimsiz" (Ross Tüplü Dalış Yaparken) (1991) ve kağıt destelerinden oluşan "İsimsiz" (Ross Los Angeles'ta) (1991) vardır. Başka bir şekerden yapıt "İsimsiz" (Rossmore) (1991). Gonzalez-Torres 1991'de Kaliforniya Sanat Enstitüsü'nde ders verirken, sanatçı ve Ross'un birlikte yaşadığı Los Angeles'taki caddeye gönderme yapar ve açıkça "daha fazla Ross" anlamına gelir. Bu yapıtlar sanatçının hayatında bir dönüm noktası olan, Ross'un öldüğü yıl yaratılmıştır. Sanatçı sıklıkla izleyicisinin yalnızca Ross olduğunu söylemiştir. Robert Storr'la 1995 yılında yaptığı söyleşide "İnsanlar 'Hedef kitlen kim?' diye sorduklarında, bir saniye bile düşünmeden dürüstçe 'Ross' diyorum," demiştir.
Gonzalez-Torres'in "İsimsiz" (Ross) adlı yapıtı Ross'un bir portresi ve 80 kiloluk ideal ağırlık da, erişkin bir erkeğin, yani Ross'un ağırlığına bir gönderme olarak görülebilir. İzleyici bir şekeri alıp, paketini açıp yediği zaman, mecazi olarak Ross'un bedeninin bir parçasını yemektedir; sonsuz bir şekilde tüketilen, ama "azaldıkça yenilenmesine" bağlı olarak devamlı yeniden beliren bir bedendir bu; ABD'nin Cumhuriyetçi yılları olan 1990'ların başında, HIV'lı olduğu için sıklıkla önyargıların hedefi, uzakta tutulması gereken bir korku nesnesi olan bir beden. Gonzalez-Torres, Ross'un ölümü sonrasında, bu ve diğer yapıtlar aracılığıyla sevgilisinin bedeninin temsillerini sınırsız sayıda çoğalttı ve bunu dünyanın her yerindeki izleyicilere daha da çok sundu; böylece hepsi Ross'la bir bütün olabilecekti. Yiyecekle temsil edilmiş bir erkek bedeninin mecazi olarak yenmesi, o yiyeceğin bu bedenin anılması veya hatırlanması için sonsuz olarak çoğaltılması kudas ayinini anımsatıyor. Katolik kilisesinde, kudas ayininde ekmek ve şarap yendiğinde, bunlar somut varlıklarından çıkıp İsa'nın bedeni ve kanına dönüşür. İsa "Bu benim bedenim" demiştir. Gonzalez-Torres de kendisinin cömertçe sunduğu şekerleri yiyen bizlere "Bu Ross'un bedeni" der gibidir. Bu mecazi yamyamlık aşkla birleşme fantezisini, bedensel olarak yeme aracılığıyla aşıkların bütünleşmesini de yansıtmaktadır.
Bu serginin başlığında görece kapalı bir gönderme kullanmaya karar vermemiz Ross ve GonzalezTorres'e bir saygı duruşu, aynı zamanda kişisel olanı siyasi olanla, biyografik ve şiirsel araçlarla harmanlamanın da bir yoludur. Seyrek olarak soyadıyla anılan ve nadiren fotoğrafıyla karşılaşılan Ross'un biyografik detaylarıyla pek de ilgili değiliz; ilgimiz neyi nasıl temsil ettiğine yönelik. Ross bu sergi bağlamında eşcinseller arasında aşk, ilişkiler, aile, kimlik, arzu, cinsellik ve kayıp temalarının bir simgesine dönüşüyor; sergideki yapıtlar bu temaların hepsine farklı şekillerde hitap ediyor.
Aile kavramı eşcinsel kimlikler taşıyan topluluklarda elbette sorgulanan bir kavram ve insanın yakın çevresi ve akranlarını tanımlamak için alternatif adlandırmalar ve nitelikler bulması gerekiyor. Michael Elmgreen ve Ingar Dragset'in arkadaşlarıyla ev içinde ve gayri resmi ortamlarda yıllar boyunca çektikleri 364 siyah beyaz fotoğraftan oluşan Siyah Beyaz Günlük, Şek. 5'in (2009) anlamı da budur. Fotoğraflar beyaz sentetik deriyle çerçevelenmiştir ve resimlerle dolup taşan raflardan oluşan uzun bir koridorda sergilenmektedirler. Diğer tarafta, George Awde, Lübnanlı genç erkek gruplarının biri berberde ve diğeri de pembe bir oturma odasında çekilmiş iki fotoğrafını sunmaktadır. Fotoğrafların kusursuz biçimsel özelliklerine ve dengeli kompozisyonlarına rağmen, modellerin arasındaki belirgin ilişki mahsus isimsiz bırakılmıştır (Awde, fotoğrafların burada sunulduğu bağlamın farkında ve bundan memnundur).
Alternatif aile kompozisyonlarından çiftlere doğru ilerliyoruz. Collier Schorr, Almanya'da genç bir kadın çifte ait beş fotoğraflık bir seriyi, İkili (Bahar Tatili) (1997) adı altında sunuyor. Birbirlerini okşayan iki genç kadının görüntülerinin arasında özellikle ilginç olanı, kadınlardan birinin gereğinden fazla kremle ellerini nemlendirdiği görüntü. Diğer çiftler mecaz-ı mürselle sergiye taşınıyor. Tammy Rae Carland'ın Lezbiyen Yatakları (2002) adlı fotoğrafları çift kişilik boş yatakları sergiliyor ve Gonzalez-Torres'in Ross'a saygı duruşlarından bir diğerine, sevgilisinin öldüğü yılda yaptığı, boş yatağının siyah-beyaz fotoğrafını gösteren ünlü "İsimsiz"ine (1991) gönderme yapıyor. Yataklar bu sergideki bir alt motif ve Kutluğ Ataman'ın forever (2011) yapıtı, eski bir ilişkisinde paylaştığı gerçek bir yataktan oluşuyor; sanatçı bu nesneyi geri alıp kişisel hatıralarıyla yüzleşebileceği bir heykele dönüştürmüş. Awde'nin yapıtlarını hatırlatan, daha örtük bir yaklaşımla ele alınmış, rolleri, ilişkileri ve kimlikleri tanımsız bırakan bir diğer yatak yapıtı Jonathas de Andrade'in 1'de 2'si (2010). Bu yapıtta aynı kıyafetleri giymiş iki yakışıklı Brezilyalı erkek, iki adet tek kişilik yatağın geniş bir iki kişilik yatağa nasıl çevrileceğini, hem nesnel bakımdan tasvir edici hem de örtük bir şekilde tahrik edici şemalar ve fotoğraflarla gösteriyorlar.
Buna mukabil, çiftler birer ikize dönüşüyor ve bu tema, ironik bir minimalist repertuvar aracılığıyla modernist estetik ve disko estetiğini harmanlayan tahta bir yapıda, Tom Burr'un Durmaksızın Yinelenen Hareket'inde (2009) soyut bir biçimde tekrar ortaya çıkıyor; burada beyaz renk kürk halıda; ızgara biçimi, dizisellik ve tekrar ise ayna karolarda kendilerini gösteriyor. Juan Capistran da birbirine yaslanmış iki John McCracken heykeli gibi gözüken bir biçimlendirmeyle minimalizme ironik bir bakış atıyor. Siyah Üstüne Siyah (İki John) (2007), her ikisi de 182 santimetre olan iki yatay siyah kalastan oluşuyor, bunlar açıkça insana benzer bir özellik kazanıyor ve bir cinsel ilişki pozisyonunu gösteriyorlar. Minimalizm ve kavramsalcılığın, çoğunlukla da cinsel çağrışımlarla yoldan çıkarılması, yüksek modernist stratejileri yakıcı siyasi ve kişisel içeriklerle bozmaya çalışan Gonzalez-Torres'e hiç de yabancı değildi.
Carlos Herrera'nın kullanılmış spor ayakkabı, top ve bisiklet selesi gibi, hepsi de sıkıca bağlanmış spor eşyalarını kullanıma sokan heykelleri çoğunlukla çiftli ya da simetrik motiflere sahip, fakat bunların erotizm dolu doğası fetişist ve mecazi özelliklerinden kendini belli ediyor. Herrera'nın vatanı, futbol ülkesi Arjantin'deki sporcularla ilgili fantezileri akla getiriyorlar. Burada, eşcinselliğin ya da sıradışı cinselliğin kaçınılmaz olarak imlendiği daha alternatif cinsel pratiklerin alanına giriyoruz. David Haines'in, bir düzineden fazla spor ayakkabısını tasvir eden bir çiziminin, kağıdın yüzeyine yapışmış, çiğnenmiş bir sakız parçasıyla yan yana konulduğu Nike, Adidas ve New Balance Marka Lastik Ayakkabılarla Ölüdoğa'sı (2005) yine fetişist ve mecazi unsurlar sergiliyor. Erotik bir tona sahip bir diğer yapıt ise Colter Jacobsen'in C (2010) adlı çalışması. Yapıt, bir çifti göstermiyor, fakat yüzünü saklayan, üstü çıplak bir adama ait (anonim cinsel ilişkiler peşindekilerin internette dolaşan resimlerine çok benzeyen) bir iPhone fotoğrafının çiziminden ibaret. Daha tarihsel ama parçalı bir bakış açısıyla, Henrik Olesen'in Önce Sonra: Geriye Doğru Konuşmak (2006-11) yapıtı, eşcinsel altkültürlerinden kamusal alanlarda seks pratiğine uzanan, sanat ve toplumdaki çeşitli sıradışı cinsellik anlatılarını ve tarihçelerini derleyen 16 sayfalık bir broşür.
Serginin anlatısı Ira Sachs'ın "AIDS'ten ölen New Yorklu sanatçı kuşağına bir ağıt" alt başlıklı Son Adres (2009) yapıtıyla bitiyor. Video, Robert Mapplethorpe, Peter Hujar, Keith Haring, Vito Russo ve Felix Gonzalez-Torres gibi sanatçıların öldükleri sırada yaşamakta olduğu evlerin ön cephe ve detaylarının ince bir sadelikteki görüntülerini içeren bir seriden oluşuyor. Los Angeles'taki Rossmore, GonzalezTorres'in Ross'la birlikte 1991'de yaşadığı son adres; Sachs'ın filmi ise Gonzalez-Torres'in yaşadığı son adresi gösteriyor: New York, Batı 23. Cadde'deki London Terrace.
- j h/a p