görsel | metin

Geoffrey Farmer
1967’de Kanada, Eagle Island’da doğdu / Kanada, Vancouver’da yaşıyor

Jens Hoffmann (JH): Solgun Ateş Özgürlük Makinesi ilk olarak 2005 yılında, Toronto’daki Power Plant (Elektrik Santrali) adlı galeride sergilendi, değil mi?

Geoffrey Farmer (GF): Evet. Adından da anlaşıldığı üzere galeri yenilenmiş bir elektrik santralinde yer alıyor, başlıca özelliklerinden biri de kocaman bacası. Araştırma sürecimde, “şömine” ve “devrim” sözcüklerini internet aramasında yanlışlıkla birlikte yazdım ve karşıma, Fransa’da Dominique Imbert tarafından tasarlanmış bir şömine çıktı. Buna  “devrimci şömine” adını vermişti, çünkü 1968’de tasarlanmıştı ve odanın herhangi bir noktasına bakacak şekilde döndürülebiliyordu. New York’taki Guggenheim Müzesi’ne yerleştirilmiş bu şöminenin bir resmi vardı. Xavier Veilhan’ın 1996 tarihinde yaptığı Le Feu (Ateş) adlı yerleştirmede kullanılmış olduğunu, ancak şöminenin siparişini verdiğimizde öğrendim. Bir arkadaşım da tam o sıralarda bana Vladimir Nabokov’un Solgun Ateş adlı kitabını vermişti. Kitap, bitmemiş bir şiirin yorumunu konu alır. Yazarı gizemli bir şekilde ölmüştür. Okur, hikayeyi anlatanın aklı yerinde mi, yoksa aslında bitmemiş şiiri yazan kişi o mudur asla emin olamaz. Yapıtın başlığı ayın güneşin ışığını çalıyor olmasına bir göndermedir.

JH: Tüm bunlar yapıtınızda nasıl  yer aldı?

GF: Yapıtın gelişim süreci, yapıtın kendisi haline geldi. İzleyicinin oturacağı mobilyayı, is oluşturmak için yaktık ve sonra o is, mürekkebe dönüştürüldü. Ardından mürekkep, basılı bir metin üretmekte kullanıldı; metin bulunmuş bir nottan esinlenmişti.

JH: Not nereden gelmişti?

GF: İlk başta, atılmış ahşap mobilyaları sokaklardan topluyorduk. Önceleri sadece sandalyeleri, ama sonra birileri birtakım eski çalışma masaları verdi bana. Not da onlardan birinin içindeydi.

JH: Siz anlatırken ne kadar da basit geliyor kulağa. Sergiyi görmedim ve yerleştirmeyi yalnızca fotoğraflardan biliyorum, orada da muazzam gözüküyor.

GF: Bir ay boyunca yakacak kadar mobilya olması gerekiyordu; dolayısıyla tüm galeri ahşap mobilyayla doldu. Bunları tarihsel etki ve kullanımlarına göre farklı kategoriler altında tasnifledim. şömine tüm bunların ortasındaydı. Yanda iki işlik bulunuyordu, birinde mobilyaları parçalıyorduk, diğerini de matbaa olarak kullanıyorduk.

JH: Bir yapıtı aynı şekilde birden fazla kez sergilemiyorsunuz pek ve ilk sergilenişinden sonra da yapıt üzerinde çalışmayı sürdürüyorsunuz çoğu zaman. Günümüz sanat dünyasında pek rastlanan bir durum değil.

GF: Yapıtlarım sergiden sergiye gelişim kaydettikçe önemli ölçüde dönüşüm geçirebiliyor; çünkü fiziksel açıdan, bulunduğu ortamın unsurlarından oluşuyorlar genellikle. Yapıtımı yeniden değerlendirme veya değiştirme imkanına sahip olmaktan hoşlanıyorum. Yapıtın eksik veya tamamlanmamış olarak görülmesini tercih ediyorum.