görsel | metin

Mark Bradford
1961’de ABD, Los Angeles’da doğdu / ABD, Los Angeles’da yaşıyor

Jens Hoffmann (JH): 12. İstanbul Bienali için hazırladığınız yapıtta, Los Angeles’ın güney merkezine dehşet saçmış olan Grim Sleeper (Uyuyan Azrail) lakaplı ünlü seri katilden bahsediyorsunuz. Özellikle de Los Angeles Polis Teşkilatı’nın hazırladığı ve şehrin bu bölgesine yerleştirdiği bir dizi reklam panosuyla ilgileniyorsunuz. Vakadan, ona ilginizden ve reklam panolarından biraz bahseder misiniz?

Mark Bradford (MB): 1988’den 2002’ye dek suça ara vermiş olduğu için saldırgana Uyuyan Azrail deniyordu. İkinci kez harekete geçip bir dizi cinayet işlediğinde polis tarafından yakalandı ve evinde kimliği belirsiz kadınlara ait yaklaşık bin fotoğraf bulundu. Kadınların kimliklerinin belirlenmesi ve sağ olup olmadıklarının öğrenilmesi için halktan yardım isteyen büyük bir reklam panosu ve internet sitesi kampanyası yapıldı. Benim ilgilendiğim konu, tanınmayan bu kadınların kamusal röntgencilik anlamında istismar edilebilir veya edilmiş olmaları. İnternet sitesi 6 milyon kere ziyaret edildi; oysa polise yalnızca bir düzine telefon geldi. Arada çok büyük bir fark var.

JH: Tüm bunlar Los Angeles’ın büyüdüğünüz, hayatınızın çoğunu geçirdiğiniz ve şimdi de atölyenizin yer aldığı kısmında gerçekleşti. Vakanın şehrin bu kısmının gerçekliğiyle nasıl bir ilişkisi var sizce? 

MB: şehrin diğer bölgelerinde reklam panosu kampanyası yapmak mümkün olmazdı diyebilirim. Güney Los Angeles’a dair anlatılanlarda siyah kadınlardan sürekli bahsedilir ne yazık ki, şarkı ve videolarda onlarla ilgili kaba klişeler dönüp durur. Kadınlar büyük çoğunlukla siyah olmasaydı, halk bu büyüklükte veya türde bir kampanyaya izin vermezdi bence.

JH: Son birkaç yılda bu bölgede sizinki de dahil çok sayıda atölyeyi ziyaret ettim; reklam panolarını hatırlıyorum. Siz konuyu gündeme getirene ve ben de biraz daha araştırana dek bu vakayı merak etmiştim hep. Saflık arayışından bahsederken ne kastettiğinizi ve toplumsal öykülerin soyut sanatla nasıl kesişebileceğini biraz açar mısınız?

MB: Saflıktan bahsetmem, sanat üretimindeki normatif modernist pratikleri ve toplumsal açıdan yüklü imgelem ve malzemeler bu düzlemle kesiştiği zaman oluşan gerilimi hedef alan tarihsel bir dokundurma. Söz konusu kadınlar ahlaksızlık çerçevesi içinde sunuluyorlar ve sanatsal açıdan irdelemekle ilgilendiğim bir mesele bu. Izgara formunu pek çok sanatçı kullandı. Akla For 48 Portraits (48 Portre İçin, 1971) yapıtıyla Gerhard Richter geliyor ve elbette Andy Warhol. Felix Gonzalez-Torres’in pek çok yapıtı da soyutlamanın hem şiirsel hem dtoplumsal içerikle dolu olabileceğini açıkça göstermektedir.

JH: Reklam panolarıyla ne yapacaksınız?

MB: Los Angeles’ın güney merkezi civarından 50 reklam panosu topladım, bunları İstanbul için oluşturacağım yeni yapıtta kullanacağım. Yapıt büyük ölçekli, birden fazla panolu ve kağıttan olacak. Yaklaşık üçe üç metre büyüklüğünde panolar doğrudan duvara tutturulacak. Yüzeyler temelde zımpara makineleriyle oluşturuluyor, malzeme katmanları kazınarak altta yatanlar gözler önüne seriliyor.